Aile içinde benden biz e yolculuk serisi (3/4) Dinlemekle Hâsıl Olur Öğrenmek
Her şey bir duadan başlar. Tebessüm, masada beklemek, selam vermek… Bunların hepsi aslında ailemize ‘Sen değerlisin’ demenin yollarıdır. Çocuklarımız bizden hazır cevaplar değil, hazır kulaklar bekliyor. Bizler kulaklarımızı büyüttükçe, evlerimiz de huzurla büyüyecek.

Bilmek isteyene dinlemek gerek.
Tâhir ül Mevlevî
Anlayabilmek ve görebilmek için önce dinlemeli ve okumalı insan. Dinlemek ve okuyabilmek içinse niyet ve nazar etmeli. Yani aslında her iş, bir duadan doğuyor. Doğum, ölüm, ayrılık ve tanışma… Bunların hepsi birer duadır. Tanışırken de ayrılırken de dua etmeli insan.
Aile fertleri birbirine dua etmeli önce. 1 1 1 rakamlarını 111 gibi büyük bir sayıda buluşturacak yegâne değer de budur. Eğer umdelerimiz ve ukdelerimiz bir ise, orada eller ve gönüller musafahalaşmaya başlar. Bizlerin taşıdığı ve küçük diye övündüğümüz kulaklarımızı gelin birlikte büyütmeye çalışalım 🙃
Odasından uzun saatler boyunca çıkmamış ve sadece geceleri dışarıya çıkan bir varlık düşünün. Bir gün göz göze gelseniz ona ne söylemek veya ne sormak isterdiniz? Aşağıda ona benzeyen bir örneği var 🙂

Garip bir soru biliyorum. “Bir uzaylı gördüm!!” diyebilirsiniz. Aslında bu durum, evlatlarımızla iletişim kurmaya benziyor. Ondan korkup endişe edebiliriz belki, ama daha da ötesi şu: Bizler, en yakınımız olan çocuklarımızla muhatap olurken onlarla yüzleşmekten çoğu zaman daha çok korkuyoruz. Karşımızda gerçekten bir uzaylı olsa belki bu kadar ürkmeyeceğiz ama evlatlarımızla konuşurken, “Acaba onu kırar mıyım, sıkılır mı?” diye kaygılanarak onlardan daha da uzaklaşabiliyoruz.
Bu yüzden anne ve babalar, ne olursa olsun tebessüm etmeyi bırakmamalı. Çünkü tebessüm, sadece dudaklarımızın kıpırdanması değil; muhatabımıza, “Ben buradayım, seninle olmaktan mutluyum” mesajını ileten en doğal dildir. Evde bir tebessüm, kapıyı aralayan bir anahtar gibidir. İnsanları huzura davet eder.
Ama tek başına tebessüm yetmiyor. Onu, muhatapla geçirilen vakitle desteklemek gerekir. Gülümserken bir yandan da çocuğumuzla aynı masada oturabilmek, o tebessümün kalbe dokunmasını sağlar. Bazen hiçbir söz söylemesek bile, masadan ayrılmadan onunla birlikte oturmak, evladımıza, “Sen değerlisin, seninle burada kalmayı seçiyorum” demektir. Bu yüzden evladımız masada oturduğu süre boyunca onu beklemek önemlidir. Bekleyelim ki, muhatap alındığını hissedebilsin.
Buradan da anlaşılacağı üzere insana hak ettiği ciddiyeti önce biz vermeliyiz. Ve bunu sorumlu olduğumuz ailemize vermemiz gerekiyor. İlgi ve alakamızı yöneltirken ise bazı hususlara dikkat etmeliyiz. Mesela iş arasında rahatsız etmemek… İşten eve geldiğinizde kapıda durup dua edin. Niyetleriniz dualarınızla buluşsun. Sonra içeriye girerken güler yüzle selam vermek sizi de zinde kılacaktır. Eğer ev halkı kendi odasına çekilmişse tebessüm ederek selam vermek iyi olabilir. Eğer bir işle meşgulse, ona müdahale etmeden selam vermek ve tebessüm etmek, “Ben buradayım” mesajı verecektir.
“Yav kardeşim, öyle iş mi olur? Biz eve geldiğimizde hazır ola geçiyorlar” diyebilirsiniz. Ama her ev aynı düzen ve tertip içinde dönmediği için genelleme yapmak uygun olmaz.
Şimdi hayal edelim: Giderken ve ayrılırken her daim dua eden bir baba… Eve girerken dua ediyor, temas kurmadan önce dua ediyor, ayrılırken de dua ediyor. Böyle bir baba umutla atıyor adımlarını ve umudunu diri tutuyor. Sürece bağlı, sonuçtan ziyade yatırımına odaklanıyor. Bu haliyle daha sabırlı oluyor, evlatlarını anlamak için kulaklarını açabiliyor. Öte yandan sadece sonuç odaklı ve kurallarla ilerleyen bir ebeveynin çok ısrarcı olması bazı sorunlara yol açabiliyor. İlişkilerin yüzeyselleşmesine, inatlaşmaların artmasına, bireyselliğin aşırı ön plana çıkmasına ve aile ilişkilerinde riskli kararların doğmasına sebep olabiliyor.
Unutmayalım: Karşıdan gelen önce elinize bakar. O ellerinizle ne yapıyorsunuz, buna bakar. Eliniz telefona da gidebilir, bir kaleme de dokunabilir. Malum, 'kalem cömert olur; ne dilersen yazar.' demişler. İnsanın da cömert olanı not tutmaya başlar. Not alır, senin hâlini sorar, sorular yöneltir, birlikte kalem olursunuz.
Selahaddin Şimşek’in de dediği gibi: “Kalemlerin lekelerini kalemler siler.”
Kalemin lekesi mecazi anlamda kırıcı, yanlış ya da haksız sözleri de ifade eder. Bu durumda en etkili ilaç yine yapıcı ve doğru sözdür. Bir hata yaptığımızda da aynı araçla, yani sözle ve kalemle onarırız. Kendimizi geliştirmeye devam ederiz. Aile bireyleri de yanlış yaptıklarında kendilerini geliştirmek ve onarmak için adım atmaya devam edecek, etmelidir.
Burada kastettiğim şey aslında neyi ikram ettiğimizdir. Ama neyi ikram ettiğimizden daha da önemlisi, bunu nasıl ikram ettiğimizdir. İlettiğimiz mesaj, bizim olma ve yapma hâlimizin ötesinde, özün çoğalmasına vesile olur. Birler yan yana geldikçe (1111) bir aileye dönüşürler. Bizim bakışımız, ayrıştırmak yerine birleştiren bir yöne akarsa inşallah hayırlı bir topluluk oluruz.
Bu yüzden kıymet bilmeyenlerle cem olmamak gerekir. Özellikle de gençlerin bir arada oldukları yerlerde bu gibi insanlar, bütün bir gençliğin umudunu, vaktini ve enerjisini sömürmekten başka bir işe yaramaz. Dolayısıyla kıymet bilen bir ebeveyn olmamız, önce çocuklarımıza nasıl yaklaştığımızla görülecektir vesselam.