Gençlerde Sevgi ve Aidiyet Arayışı

“Sevgi ve aidiyet arayışı gençlikte derin izler bırakır. Psikolojik, manevi ve ebeveynlik perspektifinden bu yolculuğun inceliklerine birlikte bakalım.”

4 dakikalık okuma
Gençlerde Sevgi ve Aidiyet Arayışı

Gençlik, sevgi ve aidiyetin en yoğun arandığı dönemdir; bazen bir bakışta, bazen bir dostlukta, bazen de kendine açılan içsel bir pencerede bu arayışın izleri görünür. Ancak bu arayış çoğu zaman eksiklik hissiyle, tamamlanmamış bir yapbozun boş parçalarıyla birlikte gelir. Psikolojik açıdan bakıldığında, sevgi ihtiyacının tek bir kişiye ya da kaynağa bağımlı kılınması kırılganlık yaratır. Ruhani açıdan ise bu eksiklik, kalbin kendi köklerini bulma çağrısıdır. İbn Ataullah’ın işaret ettiği gibi, insan mevcudattaki tecelliyi görmeye davet edilmiştir; fakat mevcudatın kendisine takılıp kalmasına izin verilmemiştir. Dolayısıyla kalp, her daim “daha derin bir sevgiye” ve “daha hakiki bir bağa” yönelir.

Genç bu çağrıyı duyduğunda bazen yalnızlıkla yüzleşir, bazen yanlış yollara sapar, bazen de anlam arayışı içinde bocalar. Fakat her seferinde özünde sevginin gerçek kaynağına yaklaşma çabası vardır. Bu noktada ebeveynlerin sadece yol göstermek değil, aynı zamanda güvenilir bir zemin sunmak; yargılamadan, küçümsemeden, kayıtsız kalmadan gencin kalbine dokunabilmek ebeveynlerin en büyük sorumluluğudur. Çünkü bir ebeveynin sözü, çoğu zaman dış dünyanın gürültüsünden daha kalıcıdır.

Ancak unutulmamalıdır ki sorunlar da genellikle içsel sorunlardan kaynaklanmaktadır. Ailesel problemler de çekirdekten dış katmana doğru kendini göstermektedir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor,

اَوَلَمَّٓا اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَاۙ قُلْتُمْ اَنّٰى هٰذَاۜ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ (١٦٥)
(Bedir gazvesinde kâfirlerin başına musibetin) iki katını getirdiğimiz halde (Uhud gazvesinde) size bir (kat) musibet gelince mi: “(Peygamber bizimle beraber ve biz de müslüman olduğumuz halde) bu nereden geldi?” dediniz. De ki: “O (bela), kendi tarafınızdan (ve Peygamber’e itaat etmeyişinizden)dir.” Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.

(Ali İmran:165)

*(Bedir gazvesinde müşrikler yetmiş ölü ve yetmiş esir vermişler, Uhud gazvesinde ise müslümanlardan yetmiş şehit verilmiştir.)

Bu hususta sorunlar ve engeller doğal yollu gelişebilir, veya insanların kendi haklarını tecavüz ederek, veya bireysel hata ve dikkatsizliklerden kaynaklanabilmektedir. Bir ailenin sorunları karşısında ayakta durup çözüm üretebilmesi için bu meseleyi iyi anlaması gerekiyor.

Aidiyet duygusunun zedelenmesi, gencin ruhunda en büyük yaralardan birini açar. Bir genç, kendisini sahipsiz hissettiğinde köksüzleşir; var olma ve ait olma arzusu zayıflar. Halbuki görülmek, değer verilmek ister. Hz. Muhammed (sav) de toplumun her kesimine bu incelikle yaklaşmıştır. Yaşlıya hürmeti imanın bir gereği saymış, “Müslüman ihtiyara hürmet eden kimseye Allah da kıyamet günü ikram eder” buyurmuştur (Tirmizî, Birr, 75). Çocuk ve gençlere ise günahsızlık ve saflıkları sebebiyle şefkat göstermiş; bulûğa erinceye kadar kalemin (günah sorumluluğunun) kaldırıldığını haber vermiştir (Ebû Dâvud, Hudûd, 17). Böylece hem tecrübeye dayalı büyükleri hem de masumiyetle yaşayan küçükleri gözetmeyi ümmete öğütlemiştir.

İnsan, haddini ve hududunu bildiğinde hem kendi değerini hem de başkasının değerini idrak eder. Aksi halde, hiçliğini unutan kimse ne kendini ne de başkasını görür; görmemekle cezalandırılır. Ebeveyn için asıl imtihan, nefislerini yarıştırmak değil, onları ıslah etmektir. Çünkü başkasını düzeltmeye yönelmeden evvel insanın kendisini görmesi, kendisini muhatap alması gerekir. Zira kendini gören, başkasını da görmek üzere ilk adımı atmış olur. Nefis yarışında “daha çok parası olana” bakmak, insanı kıyasa ve hırsa sürükler; fakat aşağıda olana bakmak kişiye tevazu kazandırır. Bu yolculuk ise “bilmiyorum” diyebilmekle başlar. Bilmediğini bilmek, öğrenmeye ve anlamaya açılan ilk kapıdır.

Unutulmamalıdır ki, bir gencin elinden tutan, aslında bütün bir insanlığa dokunmuş olur. Allah için vermek, Allah için almak, genci O’nun sevgisine ısındırmak bütün bir dünyayı kazandıracak hayra dönüştürür. Bir kişi, sonra bir başkası derken ışığın odağı artar; biz bizdekini değiştirirsek nasibimizde olan da değişir. Aşağıdaki video da aslında bununla ilgili bir meseleye vurgu yapmaktadır.

0:00
/4:24
Hz. Ali’ye (ra) atfedilen bir sözde şöyle denilir: “Ben yaşlı bir kimsenin görüşünü, genç bir adamın azminden, kesinliğinden daha çok severim.”

Bu söz hikmetle desteklenmemiş bir azmin kırılgan olduğunu hatırlatır. Gençlik enerji ve arayışla doludur; fakat yönü, yaşlıların görüş ve rehberliğiyle derinlik kazanır. Bir genç gördüklerini kesin görse de bir yaşlı gibi tarif edemeyebilir; çünkü aralarında deneyim farkı vardır ve tecrübe, algının derinleşmesini sağlar.

Peki biz ne yapacağız? Biz ne yaptığımızı söylemeyelim mi?!

Yapmak mı?! Biz mi yaptık?! İnsan her daim kendine bakıp temizlenmeyi istemeli; “Beni terbiye et” şeklinde niyaz etmelidir. Bir genci gördüğümüzde onun günahsız olduğunu, bir yaşlı ile karşılaştığımızda ise onun ibadetini ve tecrübelerini hayal ederiz. “Ben bilmem” demeye bu niyetle çıkmak, insanın kardeşliğini ve hem dünya hem ahiret kardeşliği için adım atmasını mümkün kılar.

Peki nedir bu yaptığımız tehlikeli hareket?

Gençlere sadece cevaplar vermek. Onları meraklı, yaramaz, hatalı görerek “çocuk işte, ne bilecek” demek. Bu noktada asıl ayıp, ondan daha çok bildiğimizi iddia etmektir. Halbuki genç, "neden" lerini bize sunar. O sundukça bizi de zorlar ancak bunu nereden gelip nereye gittiğimizi merak ettiği için yapıyordur. Ergenlik dedikleri o aşamada “neden?” sorusundan “nasıl?” sorusuna geçtiği için o sancıları yaşar, bunalım ve arayış içerisine girer. Asıl yolculuk, işte bu “nasıl” sorusuyla başlar. Yurdundan uzaklaşan ve tekrar oraya varmak için çaba gösterdiği yerdir bu nasıl'lar diyarı.

Ve bizler, çoğu zaman o genci hızlıca cevaplarla sustururuz. Oysa yapılması gereken, kulun aczini bilmesi, bilmediğini bilmesidir. Bu duruş, gence yaklaşabilmenin ilk adımıdır.

Sonuç olarak, gençlerin sevgi ve aidiyet arayışı yalnızca bireysel bir macera değildir. Bu arayış, toplumun, ailenin ve insanlığın ortak meselesidir. Bir genci görmek, aslında bir dünyayı görmek demektir. Onların yolculuğuna kulak verildiğinde yalnız gençler değil, biz de kendi içimizde yeni bir bütünlüğe uyanırız.

Etiketler
Paylaş